Ömer Demir
Her insan topluluğunda halk ve elit ayırımına uygun insan grupları vardır. Halk sayıca çok, sahip olunan iktidar bakımından azlığı, elit de sayıca az fakat sahip olunan iktidar bakımından çokluğu ifade eder.
İktidarın en çok kullanıldığı alan siyasettir ama iktidar toplumun içine sinmiş belki de bazı alanlarda biraz da saklanmış bir ilişki türüdür. Biri diğerinin dediğini yapar, onu taklit ederse arada iktidar ilişkisi kurulmaya başlanmış demektir. İktidarın kaba kuvvete dayananı var, meşru-gayri meşru olanı var, kültürel ve sosyal olanı var. Hiçbir toplumda bireylerin sahip olduğu tüm nitelikler eşit olmadığı için farklı niteliklerin etkileşimi, yarışı veya mücadelesi zorunlu olarak bir tür iktidar ilişkileri ortaya çıkarır.
İktidar kullanımının istenen ve istenmeyen sonuçları vardır. İstenen sonuçları gayet açıktır: Tek tek bireylerin bir araya gelerek toplum oluşturması ancak güç kullanımıyla sağlanan düzen sayesinde olur. Kurallara uyulması, uymayanları caydıracak yeterli meşru güç sayesinde mümkün olur. Düzen ile güç kullanımı paralel gider.
Elitler ile halk arasındaki ilişkilerin niteliği, büyük oranda toplumların kaderini belirler. Akla gelen her alanda, en çok bilen, en iyi yapan veya en fazla sahip olandan başlayarak tüm fertleri durumlarına göre hayali bir sıralamaya tabi tutup, diğerlerinden belirgin biçimde farklılık taşımayanlar altta kalacak şekilde bir çizgi çektiğinizde üstte kalanlar elittir. Tanımı gereği bilme, yapma veya sahip olma bakımından üstte olmak altta olmaya göre kıymetli olduğu için değer yargılarında elitler her zaman avantajlıdır, iyi durumdadır. Yabancı bir toplulukla bir konuyu müzakere edeceğinizde “ileri gelenlerin” kim olduğunu sorarsınız. Bunun istisnası demokrasidir. Demokrasi, elitler karşısında halkın itibarını yükselten tek değer sistemidir. Uzun yıllar elitler lehine olan saygınlık son yüzyılda demokrasilerin yükselişi ile birlikte siyasi meşruiyetin kaynağı olalı beri ibreyi halka çevirmiştir. Doğrudan demokrasi olmadığı için demokrasilerde de halk yönetim kararlarına katılmak ve kendi kendini yönetmek yerine karar vericileri seçerek bu yönetim yetkisini kullanır. Güç dengesizliği sorunu, seçimlerden itibaren başlar. Aday olmak için herkesin şansı fiilen aynı değildir, adaylar seçildikten sonra ne yapacaklarına karar verirken seçenlerden her seferinde yetki almadıkları için iktidar kullanımının halkla bağı kopar. Bir sonraki seçimlerde oy verirken değerlendirme yapma dışında halkın doğrudan siyasal elitlerin yerine geçmesi mümkün değildir. Yapılacak şey siyasal elitleri denetim altında tutmak, seçilme sürecinde ve seçildikten sonra onlara devredilen gücün amaca uygun kullanılmasına göz kulak olmaktır. Bağımsız yargı, özgür basın ve diğer kurumsal yapılar bu işte yardımcı olurlar.
Toplumsal elitler siyasal elitlerden ibaret değildir. Sanatçı, bilim insanı, sivil toplum kuruluşu temsilcisi, kanaat önderi, dini lider veya önderler de meşru elitler arasında yer alır. Her bir grubu yukarıdaki bahsedilen kriterelere göre sıraladığınızda o grubun elitlerini bulursunuz. Bir doktor, cami imamı veya öğretmen ilde (başhekim, müftü veya il müdürü düzeyinde) elitler arasına girmez ama ilçe veya köyde kesin elittirler. Üniversite dışında bir profesör örneğin mahallesinde elit iken çalıştığı üniversite içinde “sıradan” bir öğretim üyesi olabilir. Dolayısıyla elitlik durumu grup ölçeğine göre değişiklik arz eder.
Elitlerin bir resmi olanı bir de resmi niteliği olmayanı vardır. Bir ilçede belediye başkanı resmi elittir ama sözünden çıkmadığı, ricasını kırmadığı hocası, amcası, komşusu gayri resmi elittir. Hatta bir selamı ile resmi veya gayrı resmi işlerini hızla gördüren mafya lideri de elittir. Yorumları ile insanları etkileyen köşe yazarı, youtuber, tarikat lideri, sülalenin büyüğü, sevilen eski vekilin kızı, arazilerin veya fabrikaların sahibi de birer elittir.
Toplum içinde saklı bu elitler doğrudan veya dolaylı biçimde resmi elitlerle işbirliği yaparlar. Kararı vali alır, altında onun imzası vardır ama telkin, yönlendirme veya cesaretlendirme başkalarından geldiğinde resmi ve gayri resmi elitler iktidarı kısmen paylaşmış olurlar. Çoğu zaman resmi elitler gayri resmi elitlerden etkilendiklerini saklarlar. Bunun, devlet gücünün toplumsal kesimler karşısında tarafsız kullanımına gölge düşürdüğü düşünülür. Milletvekili valiyi ziyaret ettikten sonra bir okuldaki öğretmen okul müdürü olarak atanırsa karar valinin kararı olarak görülemez, görünürde müdür atamalarında resmi olarak hiçbir yetkisi olmayan milletvekili aslında güç kullanıyor demektir. Bu ziyareti gerçekleştirenin sendika başkanı, fabrika sahibi, tarikat şeyhi, çağdaş yaşamı destekleme derneği il sorumlusu, esnaf birlikleri başkanı, belediye başkanı veya etkili bir gazetenin köşe yazarı olması durumu değiştirmez. Başkalarının (halktan herhangi birilerinin) değil de o kişinin referansı kullanılıyorsa, o kişide dengesiz bir güç birikmiş demektir, yani elittir. Seçimde kullandığı oyunun değeri aynı ama sözü, kararı ortalamaya göre daha etkilidir.
Takdir Yetkisi ve Nüfuz
Resmi yöneticileri bu tür çevresel elitlerin baskısından korumak için bulunan yöntemlerden birisi, onların kararlarına altlık oluşturacak işlemler dizisi tanımlanmasıdır. “Sadece bana bağlı olsa tamam da kuruldan geçmesi lazım” güzel bir savuşturma gerekçesidir. Burada kastettiğimiz etki, hukuk dışı işler yapma değil, yöneticiye tanınmış takdir yetkisi kapsamındaki kararlar üzerinde etkide bulunmadır.
Devlet gücü kullananların tümüne belli ölçülerde takdir yetkisi tanınır. Takdir yetkisinin tanınma sebebi, hangi pozisyonda ise o pozisyonun gerektirdiği kararların oluşumuna kendi açık veya örtük bilgi, birikim, yetenek ve niteliklerini yansıtmasıdır. Yani kendisine verilen yetki ve sorumlulukları olabilecek “en uygun” biçimde kullanma beklentisidir. Böyle bir beklenti olmasa kişilere takdir yetkisi tanınmasının makul bir açıklaması olmaz. Takdir yetkisinin en önde ve görünür sebebi budur. Ama iki sebep daha vardır ki bunlar pek vurgulanmaz. Biri, elitlerin yetkilerinin bir kısmını halka devretmeye ikna etmenin ancak onlara belirli takdir yetkileri vermekle mümkün olmasıdır. Zaten gücü elinde tutan elitlerin bundan vazgeçmelerinde başka zorunluluklar yanında takdir yetkisinin de etkisi olur. Diğer sebep de sıfır takdir yetkili bir yönetim kurmanın işlem maliyetlerinin çok fazla olmasıdır. Her durumda nasıl karar alınacağı ve neyin ne zaman nasıl yapılacağının önceden kesin bir dille belirlenmesi imkansız denecek kadar zordur.
Eğer genel mesleki deneyim ve kıdem dışında hangi öğretmenin müdür olacağı konusunda valiye yahut milli eğitim bakanına tanınan takdir yetkisinin çok geniş olduğu düşünülüyorsa müdürlük sınavı yapılarak takdir yetkisinin kullanım aralığı daraltılarak, sınavda başarılı olanlar arasından birini seçme imkanı verilir. Kazananlar arasından birisini seçme imkanı verilmesinin görünürdeki nedeni, yöneticiye kıyak geçmek değil, genel özellikleri itibariyle başarılı kişilerden nesnel olarak ölçülemeyen nitelikler bakımından diğerlerinden daha uygun olacak bir kişinin olabileceği ve bunu da ancak atama makamının belirleyebileceği varsayımıdır. Demokratik süreç ve kurumlar (görev ve sorumlulukların açık tanımı, kamuoyu ve yargı denetimi, yetkinin birden çok kişinin uzlaşmasıyla kullanılabilecek biçimde tek mercide toplanmaması vb.) iktidar kullanabileceklerin takdir yetkilerinin alanını daraltmakta, onlara olabildiğince etkin kullanılma şartı getirmektedir.
Takdir yetkisinin diğer yetkilerden en önemli farkı, kullanımının isabetsiz olması halinde hukuki sorumluluk getirmemesidir. Başka türlü takdir yetkisinden beklenen yarar elde edilemez. Bu yüzden takdir yetkisi kapsamındaki kararların istenmeyen sonuçları usulsüzlük ve istismar olarak değil sadece verimsizlik olarak değerlendirilir.
Elitler İttifakı ve Halk
Demokratik süreçlerde resmi olmayan elitlerin resmi elitlerle işbirliği yaptığı alanlardan biri de işte bu takdir yetkisinin kullanımıdır. Şube müdürleri arasından birini daire başkanı olarak atamak takdir yetkisi kapsamındaysa burada atama makamının, sahip olduğu niteliklerin bir sonucu olarak en uygun olduğunu düşündüğü kişiyi mi, yoksa bu arada başka ittifaklar içinde olduğu diğer resmi veya gayri resmi elitlerin taleplerini karşılamayı mı öncelediği sorunuyla karşılaşırız. Diğer elitlerle işbirliği ve iletişim yasaklanamayacağına göre burada elit ittifakını önlemek mümkün değildir. Elit ittifakı da ancak halka karşı olabilir. Düzenli aralıklarla yapılan seçimler, elitleri halka yanaşmaya zorlar ama aralarındaki ittifakları yok edemez. Diğer demokratik kurumları gözardı edip sadece seçimin sorunu çözeceğini düşünmek yanıltıcıdır.
Takdir yetkisi elit ittifakları dışında bir işe yaramıyorsa, varlık nedeni ortadan kalktığı için demokratik süreçler o yetkilerin kaldırılması yönünde işler. Öğretmen atamalarında kadro sayısının üç katı kadar en yüksek puanlılar arasından bir jürinin seçimde bulunmasının beklenen yararı sağlamadığının görülmesi üzerine ondan vazgeçilmesi buna örnek verilebilir.
Seçilmiş veya Atanmış Takdir Yetkisi
Devlet kurumu yoluyla resmi olarak işlem yapma yetkisi olan seçilmiş veya atanmış, müracaat görevlisinden genel müdüre, bakanlardan cumhurbaşkanına kadar herkes az ya da çok takdir yetkisi kullanır. Üst görevlere daha güçlü elitler geldiği için onların takdir yetkisi biraz daha fazladır. Yukarıda söylendiği gibi birçok durumda takdir yetkisi, yönetimde etkinliği artırmak yerine elitlere verilen bir sus payı işlevi görür. Başka türlü elitlerin halk iradesinin hayata geçirilmesine razı olmaları zorlaşır. Dimyata pirince giderken eldeki bulgurdan da olunabilir.
Kanunlar, yönetmelikler, yönergelerde meydana gelen değişiklikler bu takdir yetkisi alanını genişletir veya daraltır. Etkili olduğu zaman genişletme, bekleneni sağlamadığı durumlarda da daraltılma yoluna gidilir. Sonuçta her ikisi de onu kullanması uygun olduğu düşünülen kişilere (makamlara) verilse de seçilmişlerin takdir yetkisi kullanırken atanmışlara göre daha fazla meşruiyete sahip oldukları düşünülür. Çünkü seçilmiş olanların takdir yetkisini yanlış kullanması durumunda seçimlerde hesap sorma mümkünken, suç oluşturmadığı için atanmışlarda takdir yetkisini tam ve en uygun biçimde kullanmama doğrudan halk denetimine tabi değildir. Bu yüzden kendileri de elit olmalarına, halka doğrudan sormadan kendi takdirleriyle birçok kararı vermelerine rağmen seçilmişlerin atanmışlara göre meşruiyeti daha fazladır. Seçilmişlerin takdir yetkisi halk iradesinin tecellisi olarak resmedildiğinde, onunla uyum içinde olmayan atanmışlarınki bürokratik vesayet olarak resmedilmeye başlanır. Her tür takdir yetkisi kullanımının dayanağı anayasa ve yasalar olsa da bu bağlamda seçilmişlerin bir söylem üstünlüğü vardır. Örneğin bir milletvekili ile bürokratın takdir yetkileri kapsamındaki tercihleri uyuşmadığında resmi olarak görev tanımları arasında bir hiyerarşik konum olmamasına rağmen bürokratın geri çekilmesi beklenir. Milletvekilinin kendi adına işlem yaptığı düşüncesi halkın da hoşuna gider. Popülizm buradan neşet eder.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ve Kayıt Dışı Elitler
Parlamenter sistemin kurumlarının dengeleyici rollerini ağırlıklı olarak “bürokratik vesayet” olarak gören baskın yaklaşımın da etkisiyle, koalisyon dönemlerindeki zayıf iktidarların ülkeye kaybettirdiklerine geri dönüleceği izleniminin verdiği kaygı, başkanlık sistemine geçilmesine yeterli halk desteğini alarak ülkemizde parlamenter sistemden cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmiştir. Beklenti, ayak bağına dönen elit koalisyonlarını bozulması ve halk iradesi ile oluşmayan bürokratik kurumların halk iradesiyle buluşturulmasıdır.
Başkanlık sisteminin, özgürlük ve refahı birlikte artırma ve elit ittifaklarıyla oluşan güç temerküzünün olumsuz sonuçlarından kitleleri koruma konusunda nasıl bir sınav vereceğini zaman gösterecek. Ancak ilk belirtiler, halkın çoğunluğunun seçtiği yönetimin önündeki dengeleyici tüm bürokratik kurumların vesayet odağı suçlamasıyla kaldırılmasının, bireysel özgürlük ve refah artışı getirecek politikaların önünü açmayı garanti etmediği şeklindedir. Refah artışı için merkezi devlet gücünü etkin kullanma ve özgürlükleri korumanın birlikte sağlanamadığı durumlarda, halk adına ve hızlı karar almanın kendisinin çok arzulanır bir şey olup olmadığı tartışmaya açıktır.
Bütün politik kararlar, onları önerenler tarafından doğru oldukları düşünülerek hayata geçirilir. Yönetim şekli ne olursa olsun, yanlış olduğu bilinerek karar alınması çok istisnai (hastalık vb.) durumlar için söz konusu olabilir. Dolayısıyla bir toplum için “doğru” kararın ne olduğu, o kararı veren kişilerin niyet ve şahitliklerine başvurularak belirlenemez.
Demokratik süreçler, özellikle temsili demokrasi, kararlarda yanılmayı önleyici olmak yönüyle değil, sorumluluğu halka yayıcı özellikleriyle güç kullanımının yarattığı gerilimi azaltıcı işlevleri yüzünden daha fazla meşruiyet sahibidirler. Şüphesiz, karar süreçleri farklı toplum kesimlerinin tercihlerini de alacak biçimde geniş katılımla oluşturulursa, hem her aşamada konuların tartışılması nedeniyle açıkça hatalı olduğu görülen kararların alınma ihtimali azalır, hem de kararların meşruiyeti, dolayısıyla sahiplenilmesi artar.
Aslında, tüm toplumun ihtiyaçlarını bir merkezden tespit edip herkesi yeteneklerine göre kullanarak üretim yapıp, karşılığında da herkesin ihtiyaçlarını tam olarak karşılayacak biçimde üretimi taksim etmeyi vadeden kumanda ekonomisinin ilk bakışta makul bir ekonomik modelmiş izlenimi vermesi gibi, en uygun kararları en uygun zamanda verecek bir karar merci (kişi veya kurul) oluşturma ve yönetimi ona (bilge kral) devretme de kolay algılanabilirlik ve gerektiğinde hesap sorulabilirlik özelliği nedeniyle kitlelere daha cazip görünür. Halk hem övmek hem de sorumlu tutmak için karmaşık kurullardaki uzmanların aldığı kararların soyut bir sorumlusu yerine, karar verici olarak kendileri gibi kanlı canlı (ama kendinden üstün özellikleri olan) bir insana yetkilerini vermeyi bunun için tercih eder. Ancak, bunun devlet-özgürlük dengesinde olumlu sonuçlar verdiğini gösteren uzun soluklu bir uygulama tecrübesi henüz söz konusu değildir.
İster kişilerde kendiliğinden doğal yollarla, isterse devlet kurumları yoluyla oluşan artırılmış güç, bir şekilde dengelenmediği sürece toplumun çoğunluğunun hak ve özgürlükleri için her zaman bir tehdit oluşturabilir. İnsanlık tarihinde ortaya çıkan politik kurumlar, bu gücü hem oluşturma hem de denetleme amaçlı deneme yanılmalarla oluşturulan pratiklerin tezahürüdür.
Cumhurbaşkanlığı sisteminin tasarımında bürokratik vesayeti kırma söylemi ile cumhurbaşkanının işlemlerinin öncesinde hazırlık ve teklif mekanizmalarının tümünün kaldırıldığı görülmektedir. Önceki mevzuatta icranın kararlarının önünde alınacak kararlara altlık oluşturan veya teklif götüren merciler tanımlanmıştı. Yeni sistemde icranın başı olan cumhurbaşkanını doğrudan halk seçtiği için, onun kararlarının oluşumunda yer alacak her öneri veya öneri niteliğindeki tüm teklif mekanizmaları, dolaylı yoldan halk iradesine bürokratik vesayet tayini anlamına geleceği gerekçesiyle kaldırılmıştır. Örneğin önceki düzenlemeye göre üniversiteye rektör atanmak için başvuran adayların YÖK tarafından bir ön elemeden geçirilip 3 kişiyi, aralarından birini atamak üzere cumhurbaşkanına göndermesi yerine yeni düzenleme başvuru şartlarını taşıyan tüm adayların cumhurbaşkanlığına sunulması ve onlar içinden birinin seçilmesi şeklinde değiştirilmiştir. Aynı şekilde eski sistemde ilgili bakan, başbakan ve cumhurbaşkanı imzası ile yapılan atamaların herhangi bir öneri makamı olmadan doğrudan cumhurbaşkanının imzası ile gerçekleşmesi yolunun tercih edildiği görülmektedir. Halkın iradesini temsil eden cumhurbaşkanının hiçbir kayıt olmadan doğrudan irade oluşturması ilk bakışta sempatik görülmekle birlikte, verilecek kararların, yapılacak iş ve atamaların niteliği ve hacmi göz önüne alındığında bu işlerin bir kişinin kişisel birikimi ve zaman kullanımı ile halletmesinin mümkün olmadığı açıktır. Örneğin bir üniversite için başvuran 50 rektör adayından hangisinin en uygun olduğuna dair kararın verilmesi için yapılması gereken işlemleri ve harcanması gereken zamanı düşünün. Hatta herhangi bir bakanlıkta görev yapan onlarca belki yüzlerce müfettişin başmüfettiş yapılması, yönetmeliklerin hazırlanması, kararında ilgili yönetici ve bakan imzası olmaksızın tek bir karar vericinin eğer taakdir yetkisi kullanılacaksa, bunun için ayırabileceği zaman aslında onun stratejik konular için kullanması gereken zamanını azalmayacak mıdır?” Bunun için cumhurbaşkanının birilerini görevlendirmeden bu işi başarması mümkün değildir. Bu durumda da, cumhurbaşkanlığı kararları, aslında kararların mutfağında fiilen yer alan ama resmi kayıtların hiç birinde sorumluluk alacak biçimde imza ve parafı olmayan birçok kayıt dışı elitin müdahalesine açık hale gelmektedir. Bu bağlamda birçok yetki, sanki hiç haberleri yokmuş gibi cumhurbaşkanı adına birileri tarafından kayıt dışı biçimde kullanılır hale gelmektedir. Makamın takdiri aslında makama nüfuz edebilen elitlerin iş ortaklığının bir sonucudur. Sonuçta iş ve işlemlerde bütün sorumluluğun cumhurbaşkanına, dolayısıyla onu seçen halka yüklenmesi, işlerin gerçekleşme süreci göz önüne alındığında çok hakkaniyetli bir sorumluluk dağılımı gibi durmamaktadır. Bu uygulama biçimi, halk iradesi söylemi ile kolayca izi takip edilemeyecek biçimde görünmez elit ittifaklarını geri getirmektedir.
Altında imzası ve resmi sorumluluğu olmayan elitlerin, resmi karar mercilerinde bulunanların takdir yetkilerini etkili kullanmalarına yardımcı olma konusunda özel bir hassasiyete sahip olacaklarına dair bir karine olmadığına göre bu kayıt dışı elitlerin nüfuzuna açık bir halk iradesinin, kapalı olana göre daha fazla risk taşıyacağı, izi sürülemeyecek ve hesap sorulamayacak kayıt dışı elit ittifakına döneceğini öngörmek için müneccim olmaya gerek yok gibi.
İster başkanlık ister parlamenter sistem biçiminde olsun, temsili demokrasi elitler arası rekabeti açık hale getirip siyasal meşruiyeti çoğunluk oyuyla sağlama konusunda üzerinde uzlaşılan bir yönetim biçimidir. Serbest seçim, etkin yönetim için gerekli her türlü bilgi, deneyim ve yeteneğin tek bir kişiye veya elit grubuna sihirli biçimde aktarımına değil, işlerin hangi elitler eliyle yürütüleceğinin olabilecek en geniş kişilerin katılımıyla belirlenmesine hizmet eder. Her birinin amaçları, çıkarları farklılaşan elitler eliyle yürütülen iktidar ilişkilerini görünmez ve gizemli hale getirmek, halk iradesine saygıdan ziyade onun istismarına daha çok fırsat verir. Doğrudan demokrasi imkanı olmadığı için siyasal elitlere yetki devretmek zorunda olan halkı, bu yetkinin fiilen nasıl kullanıldığını gözleme imkanından yoksun bırakacak şekilde meşru iktidar mercilerini kayıt dışı elitlerin nüfuzuna daha açık hale getirmek, parlamenter sistemden cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçişin amaçlanan bir sonucu olduğu söylenemez. O zaman bu amaçlanmayan sonuca yol açan düzenlemelerin gözden geçirilmesi, yeni sistemden beklentilerin hayata geçmesine pozitif katkı sağlayacaktır.
Bir yanıt yazın