Liste

ÖMER DEMİR

İş ve İmkânları Dengeli Dağıtmada Yardımın Rolü

Başka birilerine güvenerek bir işe koyulmadan sadece tek başına tüm ihtiyaçlarını karşılamak ancak çok minimal bir hayat tarzı için mümkün olabilir.

Birden çok kişinin birlikte  yapmasının en temel şartı, önce karşılıklı güvenin sağlanmasıdır. Güven, her bir eyleme, muhatabının oluşmuş olan beklentilere uygun tepki vereceği inancıdır. Genellikle oluşumu uzun zaman alan bu inanç hâli olmadan hiçbir kalıcı ilişki tesis edilemez. Çünkü bir ilişkide kalıcılık, nüve olarak da olsa gelecekte olup biteceklere dair iyimser bir beklenti barındırır. Bu sebeple en küçük topluluk olan ve “karşılıksız”[1] ilişkilerin en yoğun olduğu ailede bile karşılıklı güvene dayalı bir  bölümü yapmadan aile içi üretimin sağlıklı biçimde organize edilmesi mümkün değildir.

Bir  sürecinde  bölümü yapıldığında, aslında herkes işin bir ucundan tutmak yoluyla ilişki zincirinde yer alan bireyler birbirlerine “dengeli” biçimde “yardım” ederler. Burada dengeli ve yardım kavramlarına dikkat çekmemiz boşuna değil. Dengelilik, bünyesinde doğrudan veya dolaylı bir karşılıklılığı, yardım da kısa veya uzun dönemde fayda sağlamayı ifade eder. Faydanın kısa veya uzun vadeli yahut doğrudan veya dolaylı olması işin özünü değiştirmemekle birlikte nasıl algılandığında farklılıklara yol açabilir. Hem belirsiz bir gelecekte, başkaları tarafından karşılığı verileceğini umarak biri lehine fayda oluşturmak hem de bir  bölümünde gönüllü olarak işin bir kenarından tutmak, karşılığı kesin olmasa da en azından pozitif olması umulan birer yardımlaşma tarzıdır. Umulan dememizin sebebi, işin içinde niyet, beklenti ve zaman farklılığı olması halinde çok arzu edilmesine rağmen kesinliğin sağlanması her zaman mümkün değildir.

Bir kamp ortamında balık avlayıp onları pişirerek birlikte yiyen iki kişi ve onlara eklenecek diğerleri üzerinden anlatmak istediklerimizi ayrıntılı biçimde örnekleyelim. Birisinin dere kenarında, suyun yolunu değiştirerek balıkların görülmesini ve yakalanmasını mümkün kılacak küçük havuzlar yaparken diğerinin de ormandan kuru odunları toplayıp ateş yakması ve sonunda balıkların pişirilmesi kampçılarımızın ortak işleri olsun. Buradaki  bölümü, balıkları birlikte yakalayıp birlikte odunları toplayıp ateşi yakmak şeklinde de cereyan edebilir. Bu durumda aynı işin bölümlerini yaparken  bölümü yapılmış olur. Yakalanan balıklar sadece iki kişinin bir öğünlük yemek ihtiyacını karşılayacak kadar ise daha sonra tüketmek için saklama sorunu olmayacak, bu iki kampçı her gün aynı işleri yaparak ancak günübirlik biçimde yaşayacaklardır. Bir ya da her ikisi hasta olduğunda yahut hava koşulları avlanmaya imkân vermediğinde maalesef aç kalacaklardır. İşe çıkmadıklarında aç kalmamaları için bir günlük ihtiyaçlarından daha fazlasını üretmeleri ve onu bir sonraki gün yenilebilecek biçimde saklamanın bir yolunu bulmaları gerekir.

Şimdi yan yana kamp kurmuş çok sayıda kampçının olduğunu düşünelim. Eğer hepsi aynı balıklardan ve sadece kendilerine yetecek kadar avlamışlarsa, pişirme usulleri de tıpatıp aynıysa aralarında “sen bana ver ben de sana, birbirimizinkinin tadına bakalım” kabilinden bir dostluk ilişkisine de fazla imkân olmayacaktır. Çünkü dostluk, içinde ilave yarar olan bir ilişki tarzıdır. Eğer birisi ızgara diğeri tavada kızartma yaparsa veya birisi tuz ve baharat katarak çiğ balık menüsü hazırlar ise nihai tüketilebilir ürün farklı olacağından komşular arasında değiş tokuş için makul bir sebep olacaktır. Ya da balıkların avlanma ve pişirilmesinde zaman farkı varsa, o da komşular arasında değiş tokuş için makul bir sebep oluşturabilir. “Bizimkisi şimdi pişti, sizinkisinin bir saati var, pişince biz de sizinkinin tadına bakarız” deyip komşuya bir tabak balık uzatıldığında burada ilave bir yarar oluşturma durumu vardır.[2] Başka türlü herkes kendi avladığını pişirip tüketecek, yardımlaşma sadece işleri yaparken aralarında  bölümü yapan her bir kampçı ekip içinde gerçekleşecektir. Çünkü yardımın yapılmasına aracılık edecek üretim fazlası olmayacaktır. Başta demiştik yardım için elde verecek bir şeylerin olması gerekir.

Yandaki komşu kampçı, nasıl avlanılması gerektiğini bilmediği için aç kalma durumu ile karşılaşılırsa ona birkaç şekilde “yardım” edilebilir. İlk yol, avlanan balıklardan ona da verme yoludur. Eğer ilk kampçılarımızın her gün kendilerine yetecek ve komşuya da verecek kadar balık avlama imkânları varsa, bir kısmını komşuya vermek bir doğrudan yardım yoludur. Komşu, balık avlama işlerini tam bilmediği için avlanamıyorsa onu bir gün yanlarına alıp neler yapması gerektiğini ona öğretip uygulamalı bir eğitim de verilebilir. Bunun karşılığında hiçbir şey istenmemesi doğrudan bir yardım olur.[3]

Kendi başına avlanmayı bilmeyen komşuya eğitim verme yerine onu da  bölümüne katarak iki kişilik ekibi üç kişi yapıp ona göre yeni bir  bölümü oluşturarak av hasadı artırılabilirse, böylece her gün değil, iki günde bir avlanma yoluyla başka amaçla kullanılabilecek ilave boş zaman kazanılabilir. Her gün ava çıkılsa da  bölümü nedeniyle avlanma zamanı düşürülebilir, günün geri kalan kısmında boş zaman oluşturulabilir veya gün içinde katlanılan av yorgunluğu azaltılabilir yahut av dışı diğer faaliyetlerde de  bölümü yapılacağı için, örneğin yemek hazırlama için harcanacak süre daha kısaltılabilir. Yani üç kişi, iki kişiye göre daha etkili bir  bölümü ve sonuçta daha fazla üretim yapabilir. Tamam da bunların “eskiden daha yardımseverdik şimdi ise yardım sevmez olduk” ile ne alakası var demeyin. Biraz sabır, çok alakası var, göreceğiz.

Kampta yan çadırdaki komşu ile olası ilişkilerde üç seçenek elde ettik. 1. Üretilenden komşu hakkı diyerek ona da pay vermek, 2. Nasıl avlanabileceğine dair eğitim verip kendi başına avlanıp karnını doyurmasına katkı sağlamak, 3. Onu da  bölümüne katarak iki kişilik yerine her gün üç kişilik av yapmak ve birlikte pişirip yemek (bu sürece ve  bölümüne katılamayacak kadar hasta, engelli, yaşlı veya çocuklar ise ayrı bir konu).

Örneğimizi yeni kampçılarla biraz daha genişletelim. Sol tarafımızda da birisinin kamp kurduğunu onun da avlanma ve pişirme konusunda kendi başının çaresine bakamadığını düşünelim. Sağdaki kampçıya yapıldığı gibi soldakine de yardım yapılabilir. Her ikisine ilk seçenek uyarlandığında (tutulan balıktan pay verildiğinde) asıl üretimi gerçekleştiren avcıya yeterince balık kalmayabilir, yani eldekinden her iki komşuya da verilirse avcılarımız güçsüz düşer ertesi gün ava çıkamaz hale gelebilirler. Bu sefer üç komşu da aç kalabilir. Bu yeni komşuyu da, bir gün yanlarına alıp nasıl avlanacağını öğretebilir veya ekibi dört kişi olarak yeniden örgütleyebilirler.[4] Dört kişi olunca daha etkili bir  bölümü imkânı olabilir, daha önce olduğu gibi, üretim artışı, zaman tasarrufu veya daha az yorulma seçeneklerinden biri veya bir kaçı devreye girebilir.

Örneği biraz daha büyütelim. Her iki yanımıza onlarca kampçının yerleştiğini ve hepsinin durumunun aynı olduğunu düşünelim. Eğer aralarında karınlarını nasıl doyuracakları konusunda bir etkili üretim yöntemi üzerinde uzlaşamazlarsa doğrudan yardım ile sorunu çözmeleri mümkün değildir. Baştaki tanımı hatırlayalım, yardım için mutlaka verecek bir şeyler olmalıdır.

Şimdi geliyoruz kritik soruya: Bu üç seçenekten hangisi en muteber olanıdır? Yani, birilerinin üretim süreci dışında kalıp diğerlerinin onlara doğrudan yardım etmesi mi (birinci seçenek), eğitim ve çalışma sistemini herkesin üretime katılmasını sağlayacak biçimde tabana yaymak mı (ikinci seçenek), tek tek  görme kabiliyetlerini etkili bir  bölümü çerçevesinde birleştirip üretim artışı, zaman veya emek tasarrufu (aynı yemeği daha az yorularak ve daha az zaman harcayarak elde etmek) sağlamak mı?

Yardım dediğimizde aklımıza daha çok ilki geliyor. Hâlbuki diğerlerinde de komşu kampçıya yardım etmiş oluyoruz. İlkinde, hiç üretime katılmadığı halde ona az da olsa bir pay veriyoruz. İkincisinde yol yordam öğretip kendi başının çaresine bakacak hâle gelmesini sağlıyoruz; üçüncüsünde ise ona  verip karşılığında üretimimize ortak ediyoruz. Dikkat edilirse son ikisi olmadığı durumlarda ilkine daha çok ihtiyaç olmaktadır. Eğer herkes kendi ihtiyacını karşılayacak biçimde üretim yapabilirse başkalarının üretime katkıda bulunmadan ve bulunmayı taahhüt etmeden pay alma anlamında doğrudan yardıma pek gerek olmayacaktır. Çok esaslı bir ihtiyacı karşılamayan komşular arasında “tadına bakma” kabilinden daha çok törensel değiş tokuşlar olacaktır.

Üretimin dengeli dağılmadığı yerde ortaya çıkan gerilimi gidermek için akla gelen ilk yol doğrudan yardımdır. Dolaylı yardımlar, bir arada yaşarken insanlar arasında ortaya çıkan potansiyel veya fiili gerilimleri gideremediğinde, doğrudan yardım hemen öne çıkmaktadır. Ancak bireyler arasındaki gerilim dolaylı yardım sistemleri ile çözüldüğünde doğrudan yardıma ihtiyaç azalmaktadır. Aslında biraz karmaşık olmasına rağmen dolaylı yardım süreçleri, bireylerin bir arada yaşamaları sırasında ortaya çıkan gerilimleri azaltmada daha iyi bir sorun çözme biçimidir. Bireylerin başta bugünkü ihtiyaçlarını karşılamaları olmak üzere birbirlerinin işlerini şimdi veya gelecekte makul bir karşılıkla yerine getirmelerini sağlayacak biçimde donanıma sahip olmaları ve bu donanıma sahip olunduğu varsayımına dayalı olarak kurumsal yapıların zayıf olduğu yerlerde “karşılıksız yardımın” teşvik edilmesi ve yüceltilmesi, eşitsizliklerin yol açacağı başta istikrarsızlık olmak üzere tehditleri bertaraf etme amacıyla yakından ilişkilidir. Kısaca doğrudan yardımın, hayatın rutininin bir parçası olmak yerine dolaylı yardım süreçlerinin iyi işlemediği ve sorun ürettiği yerde devreye girmesi beklenen istisnai bir durum olması daha makuldür.

Haftaya Devamı: Yardımsız Topluluk Oluşmaz Karşılıksız Yardım ile Kalıcı Çare Oluşturulamaz

[1] Hayırlı ve hayırsız ebeveyn veya evlat ilişkileri dikkate alındığında aile içindeki “karşılıksız” olarak kodlanan ilişkilerde de derin bir karşılıklılık beklentisinin bulunduğu görülebilir. Beklentinin uzun vadeli olması ve somut olarak dillendirilmemesi karşılıklılığı ortadan kaldırmaz.

[2] İktisat eğitimi almış olanlar hemen fark edeceklerdir ki aynı şekilde pişirilmiş aynı miktardaki bir tabak balık, yemeğin pişmesini bekleyenler için yemeğin sonuna doğru gelmiş olanlara göre (azalan fayda prensibi gereği) daha fazla fayda sağlar. Çünkü birisi açlık ihtiyacının yüksek olduğu bir evrede ikramı alırken diğeri doymak üzere iken aynı ikramı almaktadır. İkinciler için aynı balık daha az şiddetli bir açlık ihtiyacını gidermekte olduğu için daha az değerlidir.

[3] Komşu kampçıya balık tutmayı öğretmenin hiçbir karşılık beklemeden yapıldığı söylenemez. Eğer aç kalırsa sizin az olan balıklarınızı çalması, gücü yeteceğini düşünürse sizinle avladığınız balıklar için açıktan çatışmaya girmesi her zaman ihtimal dâhilindedir. Ne demiş atalarımız “aç köpek fırın deler”; “aç bıraksan hırsız, çok söylesen arsız olur”. Bunun modern politik versiyonu “boş tencerenin deviremediği hükümet yoktur”dur. Ayrıca hastalandığınızda, balık tutamadığınızda balık tutmayı öğrettiğiniz komşunun size balık vermesi veya bu komşunun açlıktan fenalaşma, hastalanma hatta ölmesine şahitlik etmenin üzerinizde yaratacağı olumsuz hislere muhatap olmama da küçümsenmeyecek bir karşılık olarak görülebilir. Kendini iyi hissetmek için yapılan yardım da kendi iyiliğini artırmaktır

[4] Burada üretimin kişi sayısı arttıkça artırılabilen ölçeğe göre sabit getiri özelliği varsayımı yapılmıştır. Gerçek hayatta durum hiç de öyle olmayabilir. Nihayetinde deredeki balıkların bir çoğalma hızı varsa ve bu ancak bir avcıyı besleyecek kadar günlük balık tutulmasına uygunsa bu işbirliği senaryosu tümüyle çöker. Kimse kimseye yardım etmez.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  Yazılar

1 2 3 6
Kasım 28th, 2023

ESKİDEN İNSANLAR DAHA ÇOK İYİLİKSEVER MİYDİ? (4/4)

ÖMER DEMİR Yardımsız Topluluk Oluşmaz Karşılıksız Yardım ile Kalıcı Çare Oluşturulamaz Bireyler arasındaki ilişkilerde farklı ihtiyaçları daha düşük maliyetle çözme, kurumların gelişiminde […]

Kasım 28th, 2023

ESKİDEN İNSANLAR DAHA ÇOK İYİLİKSEVER MİYDİ? (3/4)

ÖMER DEMİR İş ve İmkânları Dengeli Dağıtmada Yardımın Rolü Başka birilerine güvenerek bir işe koyulmadan sadece tek başına tüm ihtiyaçlarını […]

Kasım 28th, 2023

ESKİDEN İNSANLAR DAHA ÇOK İYİLİKSEVER MİYDİ? (2/4)

ÖMER DEMİR Elde Olanı Sonraya Aktarmada Yardımın İşlevi İnsanoğlu bugüne kadar elindeki kullanım fazlası olan şeyleri başka zaman veya mekânlarda kullanabilmek için […]

Kasım 28th, 2023

ESKİDEN İNSANLAR DAHA ÇOK İYİLİKSEVER MİYDİ? (1/4)

ÖMER DEMİR Değer yargıları içinde yardımseverlik en önemli sırayı alır. Dört yazıdan oluşan bu yazı dizisi, geçmişe göre yardımseverliğin azaldığı gözlemine […]

Kasım 28th, 2023

“EY OĞUL…” DEVRİ GEÇTİ EY OĞUL! (2/2)

ÖMER DEMİR Her Şeyi Bilen Akil Adam Yanılgısı Önceki yazıda takdir yetkisi konusuna fazla ağırlık vermemizin sebebi, “akil adam”ların üst yöneticilerin takdir […]

Kasım 28th, 2023

“EY OĞUL…” DEVRİ GEÇTİ EY OĞUL! (1/2)

ÖMER DEMİR Yöneticilerimize yakın çevresindekiler tarafından her zaman doğruların tam olarak söylenmediği, yaptıkları yanlışları düzeltmeleri için yerinde ve zamanında gerekli ‘dostça’ (dost acı söyler […]

Eylül 4th, 2023

ÇEVRİMİÇİ DÜĞÜN DAVETİYELERİ NELERİ AKLA GETİRİYOR? MAHREMİYET VE BÜYÜK VERİ *

Yaz mevsimindeyiz ve neredeyse hepimiz her hafta bir tanıdıktan düğün davetiyesi alıyoruz. Ne kadar çok davet alırsak o kadar geniş […]

Eylül 4th, 2023

EYT’NİN TÜRKÇESİ: YASAYLA “HERKESE” VERİLEN, HERKESE VERİLECEK ÜRETİM VARSA HERKESE GİDER *

“Bir şeyin Türkçesi” deyimi, asıl anlamın saklı olduğu durumlarda onu doğrudan söylemek için kullanılır. EYT hayata geçti, yani Emeklilikte Yaşa […]

Eylül 4th, 2023

MAHREMİYET VE ÖZEL ALAN GEREKLİ Mİ? *

İnsan, birçok değişik ayrıştırıcı özelliği ile (konuşan, düşünen, yazan, resim çizen, hayal kuran, oyun oynayan, alet yapabilen vb.) tanımlanır. Bu […]

Eylül 4th, 2023

GERİ KALMIŞLIK ÜZERİNE 5/5: MÜSLÜMANLAR’IN “İLERİ GİTME” İMKÂNI VAR MI? *

Müslüman olmanın gerekleri ve muhtemel sonuçları bakımından yapılacak mukayeseli bir değerlendirme, günümüz Müslüman topluluklarının mevcut hâllerinden yeterince memnun olmadıklarını söylememize […]