Ömer Demir
Bir göreve yükselen kişilerle ilgili sık sık şöyle değerlendirmeler duyarız. “Kendisi çok iyi bir insan ama çevresini çakallar sarmış”. Burada çakal benzetmesine hayvan severler kızmasın. Çakal gücü kuvveti ile değil kurnazlık ve uyanıklığı ile temayüz eden, kendisiyle mukayese edilemeyecek kadar güçlü olan aslanı bile gerektiğinde kafese kıstırabilen bir hayvan imajı ile bilinir. O nedenle “iyi” insanların çevresinde onları kendi amaçları için yönlendiren “kötü” kişiler için bir sıfat olarak kullanılması gayet anlaşılabilir bir şey.
Kendisini iyi bildiğimiz kişilerden zaman zaman beklemediğimiz karar ve davranışlar görür, onlara bunu yakıştıramayız. Görüştüğümüzde de bizim yanlış gördüklerimizin onlar tarafından bilerek ve isteyerek yapılmadığı izlenimimiz pekişir. Bu durumda yanlış işlere bir sahip bulmak gerekir. Bu yazının konusu işte o yanlış işlerin ortaya çıkma sebebi.
Akşam Yatarken Ali Sabah Kalkınca Vali
İnsanlar herhangi bir toplumsal konuma geldiklerinde (yani makam elde ettiklerinde) iş yapabilme kapasitelerinde muazzam bir artış olur. Bu büyük kapasite artışı, kendilerine tanınan statü yanında çevresindekilerin de makam sahibi adına iş yapmalarından kaynaklanır. “Sen kralsın” diyorsanız ama “şunu yap” dediğinde yapacak kimseyi emrine vermiyorsanız, o kral unvanı hiçbir işe yaramaz. Yani unvan ile birlikte oluşan iş yapma kapasite artışı, makam sahibinin iş yaptıracağı etrafındaki kişiler ile birlikte bir anlam ifade eder. O yüzden tek başına kral olunmaz. Günümüzde itibarı düşmüş olan krallıklara özenti gibi algılanmasın diye konuyu Vali metaforu üzerinden anlatalım. Valinin itibarı hala fena sayılmaz!
Akşam Ali olarak yatıp sabah adını Resmi Gazete’de Vali olarak gören birisi (Resmî Gazete gece 12:00’dan sonra basılır), o akşam yatan Ali değildir artık. Bunu kendisi de başkaları da böyle bilir. Bu yüzden Valiyi daha önceki Ali ile “aynı” gördüğü halde yeni görevinden dolayı onu kutlamak, kendi içinde bir çelişki oluşturur, her gün Ali olduğu için onu kutlayanlar müstesna!
Ali’nin, Vali olduktan sonra, hatta Vali olabilmek için, doğal olarak, çevresi (iş yapacağı ve yaptıracağı kişiler) değişir. Ali’nin Vali olduğu günün sabahından itibaren ajandalar eski defterler hızla karıştırılır, onu tanıyan, seven kişilerin sayısında birden bire büyük bir artış olur. Dün yerinde duran görme ve kutlama arzusu o günden sonra birden kabarır. Uzun zamandan beri iletişim içinde olmadıklarından hemen tebrik için kolay ulaşım kanalı bulamayanlar da Ali ile olan geçmişteki yakınlıklarını en azından çevrelerine söyleyip onları bu duruma şahit etmeye çalışırlar. “Okul (bu bazen ilkokula kadar gider) arkadaşımızdır, yakın arkadaşlarımızın dostudur, meslektaşımızdır, eski komşumuzdur, aynı mahallede büyüdük, gıyaben birbirimizi biliriz, geçmişte birlikte çalıştık, toplantılarda sık sık karşılaşırdık, aynı derneğin üyesi aynı vakfın müdavimleriyiz, aynı ocağa veya dergâha bağlıyız…” gibi bir sürü bağ yeniden canlanır.
İlk günden itibaren Valilikle işi olanlar çikolatalarını alıp randevu sırasına girerler. Ali de ilgilenmiyormuş gibi yapar ama ilk gelenden itibaren herkesi hafızasının derinliklerine kaydeder. Rutin ziyaretler vardır, onlardan bazılarının olmaması dikkat çeker, özensizlikten mi yoksa dolaylı mesaj mı verilmek istenmiştir konusunu daha çok özel kalem takip eder. Bu tebrik seansları hep “hayırlı olsun” ile başlar. Her iki tarafta da biraz dindarlık varsa arkasına “Allah utandırmasın, hayırlı hizmetlere vesile kılsın” eklenir. Bu ziyaretlerin hiçbirinde Valiye akşamki Ali gibi davranılmaz, davranır gibi yapan çok yakın arkadaşları da bunu şaka tonunda yapar. Şakayı “Sen şimdi Vali mi oldun, artık senle görüşmek için özel kalemden randevu mu alacağız?”a taşıyanların bu tavrı acı bir tebessüm ile karşılanır ve kabalık hissi uyandırır. Bu kabalık, sonraki randevu taleplerinde makamın çok yoğun olduğu duvarının arkasına atılma sinyalini erken vermiş olur. “Hayırlı olsun demişken” ile başlayan talepler küçük kağıtlara yazılır. Duruma göre zile basılır, özel kalem gelir, kısa talimatlarla işler görülmeye başlanır. “Hayırda yarış” başlamıştır artık! Bazıları da “bir konu var sayın Valim sizi onun için ayrıca rahatsız edeceğim” diyerek başkalarıyla birlikte iken konuşulmayacak nitelikteki hayırların peşinde olduğunu baştan ifade eder.
Valinin statüsünün üstünde olanlar yoğunluk olduğunu bildiklerini belirterek “meşgul etmemek” için kutlamaları daha çok telefonla yaparlar. O telefonların çoğu Vali tarafından büyük sevinçle karşılanır. Cep telefonu da artık özel kalemdedir, önemine göre telefonlara o bakmaya başlar. Koskoca Vali gelen telefonlara mı baksın! “Notumuzu alalım, biz size döneriz” o görüşmelerde en çok verilen cevaptır artık. Özel kalemin öncelik süzgecinden geçen arayanlar listesi uygun zamanda, çoğunlukla da akşam, makam gözüyle bir kez daha kontrol edilir, üzerine işaret konanlara dönülür. Bazılarından ilave bilgi istenir. Makamın rahat çalışması için yalıtılmış odanın duvarları örülmeye başlanır.
Acaba bu “hayırlı olsun” ziyaret ve aramaları ile başlayan süreçte bazıları diğerlerine göre daha uyanık, başarılı veya kötü niyetli olduklarından mı Valinin etrafını sararlar? Valimiz etrafındakileri yeterince tanımadığı için mi “çakallar” tarafından kuşatılır?
Tanıdığımız “İyi”leri Kuşatan Tanımadığımız “Kötü”ler
İster kamu, ister özel sektör, isterse sivil toplum kuruluşlarında olsun, konu üst yönetici ve çevresine gelince, “iyi” olarak tanımlanan kişilerin çevrelerinde yer verdikleri kişileri niçin kendileri gibi “iyi” insanlardan seçemedikleri her düzeydeki yönetici için zaman zaman gündeme gelen bir konudur. Yorumlar çoğunlukla bunun sebepleri üzerinden yapılır. Kısa sürede günah keçileri bulunur. Bu günah keçileri de çoğunlukla anonimdir. Örneğin “Kimler, bu iyinin çevresini kuşatan ‘çakallar’?” diye sorulduğunda somut kişi isimleri akla gelmez pek. “İyi kişi” ile “kötü çevresi” olarak ikiye ayrılır karar mercileri ve tanınan “iyi”yi korumak için anonim bir “kötü çevre” tasavvur edilir.
Bu bağlamda iki cümle ile sembolleştirirsek “insanın çevresi, ancak kendisi gibiler tarafından kuşatılır” veya “iyi insanları da zamanla kötüler tutsak alır” yaklaşımı konuyu sadece bireyler yönünden ele alan iki uç yorumdur. Kuşkusuz Ali’den Valiye geçişle kazanılan güç nedeniyle doğal çevrenin değişmesinde bireysel saikler çok önemli yer tutar. Bu çevreleme sürecinde, kendi doğallığı içinde güçten daha iyi yararlanmak isteyenlerin Valiye yakın durma konusundaki aşırı isteklilikleri ile Valinin sahip olduğu güçle mütenasip övgü ve takdir görme arzusunun birleşmesi, özel bir insan profilini öne çıkarır. Bu profil, Vali merkezli oluşan güçten kendisi de pay almaktan yoksun kalma korkusuyla yanlışları görmemeye, içine atmaya ve mümkünse tevil etmeye çok eğilimlidir. Bu eğilimi, Valinin yanlışlara işaret edenleri huzuru kaçırdıkları için zamanla daha az görmek istemesi, az dinlemesi ve aşamalı olarak da yanından uzaklaştırması ödüllendirir.
Bu Vali ve yakın çevresi ilişkisinde esas önemli olan noktalardan biri, özellikle uzun süren görevlerde Vali ile çevresinin menfaat ilişkileri yönünden bire bir örtüşür duruma gelmesi, Valiliğin Ali’ye sağladığı ilave imkanların kişisel hesap endeksli kullanım imkanlarının ortaya çıkmasıdır. Pınarın başındayken kabını doldurmak kısmen hoşgörü ile karşılandığında evdeki kovalar da dolmaya başlar. Küçük kaselerle başlayıp ve zamanla kovaya dönüşen bu başında bekleyenleri pınardan istifade güdüsü, Valinin çevresini kemikleştirir. Bu şekilde Valilik gölgesinde serinlenmeyi merkeze koyan “doğal seçilim”, Valinin de çevresinin de memnun olduğu yeni bir iklim oluşturur. Ortaya çıkan olumsuzluklar nedeniyle Valiye kıyamayanlar faturayı çevreye Validen hoşlanmayanlar da her ikisine birden keserler. Birinciler umutlarını Valinin çevresini “temizlemesine” ikinciler de yeni Valinin gelmesine bağlarlar.
Kanaatimizce bu tür “iyi Vali” ve “kötü çevre” odaklı yorumlar ve buna bağlı olarak yapılan “çakal avcılığı,” gerçeklik karşılığı boş olmamakla birlikte, modern devlette bizi buradaki asıl sorunların kaynağını anlamaktan biraz uzaklaştırabilir. Bu yazıda buradaki gerçek sorunun, değişen ölçek ve iş yapma biçimine rağmen değişmeyen alışkanlıklara dayalı iş yapmaya devam etmek olduğunu ileri süreceğiz. Yani çözüm zannedilen tek tek o çakalları bulup cezalarını kesmek hatta onları tespit etmek bile mümkün değildir. Çözümün ne olduğuna geçmeden önce sorunu ayrıntılı biçimde ortaya koyalım.
Ali’yi Vali Yapan Nedir?
İkili ilişkilerde, çoğunlukla karşımızdakinin durumuna göre ona muamele ederiz. Muhatabımız olan her bir kişi, fiziksel, sosyal ve bilişsel özellikleri ile diğerlerinden farklıdır ve ona göre muamele görür bizden. Kardeştir, ebeveyndir, komşudur, tanıdıktır, arkadaştır, hısımdır, memurdur, amirdir, müşteridir veya yabancıdır karşımızdaki. Üstelik bu saydığımız kategorilerden birinde olması da, ona standart muamele etmemiz için yeterli değildir. Nasıl bir kardeştir? Hangi komşudur? Ne tür bir arkadaştır? Nasıl bir amir veya memurdur? Ne tür bir müşteridir? Veya nasıl bir yabancıdır karşımızdaki? Ona göre muamelemiz yine farklılaşır. Yani bireysel düzeyde her ilişki, ilgili kişiye özgüdür ve biriciktir. Bireysel ilişkilerin özgülüğünü, özgüllüğünü, biricikliğini olabildiğince çeşitlendirmek insanları renkli ve derinlikli yapar. Burada sadeleştirme tavsiyesi yersizdir. Tutarsızlık ve dengesizliğe yol açmadan ne kadar insan varsa o kadar çeşitli ilişki geliştirmek, hatta bunu mümkün olduğu ölçüde her biriyle, yılın farklı aylarında, ayların farklı günlerinde, her günün farklı saatlerinde farklı ilişki geliştirecek kadar zenginleştirmek tavsiye edilir. Bu, insanlığın farklı tonlarını ortaya çıkarır, anlayışlı, merhametli, ferasetli, nezaketli, basiretli ilişki havuzunu büyütür. Buradaki sınırı her bireyin bunu yapabilme kapasitesi belirler. Bu kapasiteyi artırmaya çalışmak ve buna hiçbir dışsal sınır koymamak ahlak ve erdemin gereği. Ancak bahsettiğimiz her bir birey için biricikliği ve özgüllüğü yakalamak büyük emek ister ve imkânsız denecek kadar zordur, o yüzden insanlar ilişkilerinde bazı kısa yollar oluşturur.
Bahsettiğimiz ebeveyn, kardeş, akraba, tanıdık, arkadaş, köylü, hemşehri, dindaş, müşteri, vatandaş gibi kategoriler tekil insanları gruplamak için kullandığımız soyut kategorilerdir. Herkese kardeş muamelesi yapamazsınız, çünkü kardeş diğerlerine göre farklı muamele yapacağınız bir kategorinin adıdır. Aynı şekilde akraba, tanıdık veya arkadaş da, olmayandan farklı olduğu için o sıfatı hak eder. Vatandaş olmayana da vatandaş muamelesi yapacaksanız niye vatandaş diye bir kategori kullanasınız ki?
İnsanlarla gerçekleştireceğimiz muamelelerin (onlardan beklentilerimiz ve onlara karşı sorumluluklarımızın) tamamı, bu soyut kategoriler üzerinden inşa olunur. Bireyi önce hangi kategori içine koyacağımıza karar verir sonra da ona göre muamelede bulunuruz. Her bir kategorideki kişiye bakışımız ve onun üzerimizdeki etkisi diğerinden farklıdır. İnsan ihtiyaçlarının giderilmesi için toplumdan topluma değişen yeni kategoriler oluşturulur. Geçmişte zihnimizde olmayan yeni gruplarımız olur. Daha geniş gruplarla iş tutmak istediğimizde daha geniş kategoriler icat ederiz. Satıcıysanız, işte müşteri böyle bir kategoridir. Sizin için velinimettir müşteri. Niçin? Müşteri malınızı satın alacak kişilerin genel sıfatıdır. O sıfat ne kadar çok kişiyi içine alırsa, o kadar çok mal satma imkânınız vardır. Dolayısıyla hedef mal satmaksa, hedef kitleyi arkadaş, komşu, akraba veya vatandaş ile sınırlamak hiç de mantıklı değildir. Demek ki her bir soyut kategoriyi (ebeveyn, kardeş, akraba, hısım, komşu, arkadaş, vatandaş, dindaş, hemşeri, müşteri vb.) belirli bir amaca matuf olarak kullanıyoruz. Dikkat ederseniz somut insanları adları ile tanırken o insanların toplulaştırılmış hallerini soyut kategoriler ile ifade ediyoruz.
Nereye varmak istiyoruz? Ali ve Validen çok uzaklaştık diye düşünebilirsiniz. Ama işte Valiyi Ali’den farklılaştıran bu kategoriler ve onların insan ilişkilerindeki yeridir. Ali, somut bir insandır Vali ise iş yapma kapasitesi güçlendirilmiş soyut bir kategori. Ali’nin yapamadığı birçok şeyi Vali çok kolay biçimde yapar. Bu nedenle ona Vali diyoruz. Bu yüzden Vali, Ali’den çok daha büyük ve güçlüdür. Bazen bin Ali bir Vali yapmayabilir. Ali ismi de soyut bir ses veya yazı diyerek sorunu karmaşıklaştırmazsanız, birebir bildiğimiz insanları somut, onları ifade edecek kategorileri de soyut varlıklar olarak tanımlayıp bu aşamayı hızla geçelim.
Bu tanıma göre Ali Amca somut bir insan ama kurduğu Alioğulları A.Ş. soyut bir varlık. Bu soyut somut işinden nereye varacağımızı mı merak ediyorsunuz? Hemen söyleyeyim. Toplumlar, tek tek somut insanlardan daha güçlü ve onlardan daha uzun ömürlü soyut varlıklar tanımlamak yoluyla hem aynı anda yaşayan insanları hem de nesilleri birbirine uygun biçimde bağlamayı mümkün hale getirmektedirler. İnsandan uzun ömürlü bu soyut varlıklar sayesinde topluluk hayatını sürekli kılabiliyoruz. Soy ve akraba kategorisi olmazsa miras ilişkisi belirlenemez. Vali makamı diye soyut bir varlık ihdas etmeden Ali’nin yeteneklerini ve iş yapma kapasitesini elli kat, yüz kat, bin kat büyütemezsiniz. İşleri her zaman Aliler yapar ama Vali adına yaparsa istenen güce erişir. Bu soyut kategoriler içine aldıkları insan gruplarının aralarındaki ilişkilere farklılıklar kazandırarak, yüz yüze ve birebir ilişkilerin çok üstünde bir ilişki kapasitesi oluşturmaktadırlar. Yani bireyler içinde yer aldığı kategorilere göre ilişki kapasitesi oluştururlar. Kimlikler bu durumu somutlaştıran birer araçtır.
Bir arada yaşayan insanlar hak ve sorumluluklarını, somut kişilerin özelliklerine göre değil de bu kategorilere mensubiyete göre dağıtınca, küçük ailelerden başlayıp önce kabileler sonra da daha büyük topluluklar oluşturabilmişlerdir. Vatandaşlık bu bağlamda günümüz insanlarının üzerinde uzlaştıkları en genel, işlevsel ortak soyut kimliktir. Vatandaş olunca, kimin çocuğu, komşusu veya arkadaşı olduğunuza bakılmaksızın belirli haklar elde edersiniz. Hiç kimse zorla bu hakları sizin elinizden alamaz. Bunun insanlığın başından beri var olan bir durum olduğunu düşünmeye eğilimliyiz ama durum hiç de öyle değildir. Yüzyıllar boyu dünyanın her yöresinde aile ve akraba ortaklığı en baskın soyut grup kimliği olmuştur. Dindaşlık hariç tutulursa, vatandaşlık, anarşist veya ultra liberal arkadaşlar kızmasın, ulus devletin insanlığa en geniş kimlik kazandıran güzel bir hediyesidir. Eğer vatandaş olmak nedeniyle insanlar belirli haklara kavuşuyorlarsa bu, gerçekten insanlık tarihi açısından kelimenin tam anlamıyla devrimsel bir durumdur. Bugün vatandaşlık statüsünün daha geniş gruplarla uyum içinde yaşamaya engel oluşturduğu durumlar olmakla birlikte günümüzde bundan daha genel kabul gören bir kimliğin olmadığını kolayca söyleyebiliriz. Herhangi bir ülkenin vatandaş kimliği olmayan insan her an her türlü şiddete maruz kalma riski en yüksek, dolayısıyla en savunmasız, en az haklara sahip, en zayıf insandır. Varlığı ile yokluğu arasındaki sınır çok incedir. Vatandaşlık kimliği yoksa, varlığı bir yana yokluğunun tespiti bile kolay değildir. Bu konu uzar, biz Vali ile ilgili mevzuya dönelim.
Vatandaşlık Peçesi
Artık hak ve sorumluluklar vatandaş olma ortak paydasına göre tanımlanacaksa, somut kişilerin sahip olduğu nitelikler tümüyle yerini vatandaşlığın soyut özelliklerine bırakır. Yani bir kimse, kimin evladı, kimin komşusu, kimin akrabası veya tanıdığı olduğuna göre değil, sadece vatandaş olduğu için bazı hakları kullanacaksa Ali ile Vali ilişkisi çok özel ve yeni bir nitelik kazanır. Eğer Vali vatandaşı ilgilendiren bir iş yapacak bir karar alacaksa, bunu somut kişileri gözeterek değil soyut vatandaş kategorisini esas alarak yapmalıdır. Bir sorunu çözecekse, etkilenenlerin somut olarak kimler olduğundan bağımsız olarak soyut vatandaşın bir sorunu olarak çözecektir. Vatandaş bazlı modern devlette bireylerin üzeri vatandaşlık peçesi ile örtülmüştür. Egemen bir ulus devlette yönetici konumlarında bulunanlar için peçenin altındaki kişinin ana özelliği vatandaş olmasıdır; kardeş, arkadaş, komşu, meslektaş, partidaş veya dindaş olması değil. Vatandaşlık örtüsü tüm bunları kuşatamadığı yerde sözde modern ulus devlet var demektir, özde değil. Zira bir arada yaşamanın en temel ortak paydası vatandaşlık ise yükümlülük ve haklar anonim olarak dağıtılacak, herkes belirlenen kurallar çerçevesinde üstüne düşeni yerine getirecek ve haklardan da diğerleriyle aynı koşullarda yararlanacaktır. Buna inandığı ölçüde Valinin gücünün artmasına razı olacaktır. İster seçim ister atama ile yetki elde etsin tüm yöneticiler bunu sağlayacak karar mercileridir. Yani, Valilik, Ali’nin öngörülen işleri en uygun biçimde yapması için gerekli olan bir pozisyondur. Bizim Ali Vali olmasın, “bizim Ali” olmaya devam etsin istersek gerçek Vali olamaz hiçbir zaman. Hayırlı olsun seremonisine çok istekli katılım, Vali’yi bir nevi “bizim Ali” pozisyonunda tutmayı hedefler.
“Hamili kart yakınımdır” notu ile kendisini tanıtma ihtiyacı duyan bir kişi eşit vatandaş muamelesi görmeyi kabullenememiş birisidir veya orada halen vatandaşların hepsinin Valinin gözetimindeki hak ve sorumluluklardan eşit yararlanamadığı bazı ayrıcalıkların varlığı söz konusudur. Validen, her toplumda kendiliğinden oluşan farklı farklı kaynaklardan beslenen ayrıcalıkları, eski tabiriyle imtiyazları kaldırması beklenir. Vatandaşlık peçesinin altında yer alan herkese eşit muamele yapmak Ali’den kat kat güçlü hale gelen Vali için kolay değildir. Bu iş o kadar zordur ki, bilim insanları bile birbirlerinin eserlerini inceleyip kanaat oluştururken yazar ve değerlendirenin birbirini bilmediği “iki taraflı kör hakem sistemi” oluşturmadan değerlendirme yanlılığından kurtulamıyorlar. Yani sadece Valinin değil ortak yaşamın güçlü hale getirdiği tüm konumlardakilerin sızdırmaz bir peçeye ihtiyacı var.
Bizim Ali’yi Vali gibi davransın diye o makama atıyoruz, hala “bizim Ali” olacaksa bizimle arasına mesafe koymayacaksa onu Vali gücü ile donatmak “bizim” dışımızdakiler için çok büyük bir tehdit olacaktır. Herkesin Valisi olması için ışık geçirmez peçeye ihtiyacı olacaktır. Bu “biz” şemsiyesi kimleri kapsıyor ise sorun ona göre büyür veya küçülür. “Biz”, Valinin etki kapsamındaki her bireyi kapsadığında sorun yok demektir. O durumda da “bizim Ali” demeye gerek yoktur.
Duruma Göre Çözüm ile Kurala Göre Çözüm
Hayatta süreklilik ve benzerlik olduğu kadar farklılık ve özgüllük de vardır. Çoğu zaman özgüllükleri görme bağlamında kuralların gözü kördür. Bu yüzden duruma göre karar verme ile kurala göre karar vermenin avantaj ve dezavantajları vardır. Ölçek küçük ve ilişkiler yüz yüze olduğunda duruma göre karar vermek daha etkin olabilir. On niteliğin aynı ama on birincinin farklı olduğu bir durumda, o on birinci özellik diğer on özellikten, gerekçesini gören ilgili herkesi ikna edecek biçimde farklı bir işlemi gerekli kılabilir. Bu durumda on kritere göre aynı olanlar için geliştirilen gözü kör kuralın gözünü açan “duruma göre” bir takdir alkışlanabilir. Ama bunu yapmak da maliyetsiz değil.
Konuyu daha netleştirmek için biri Vali Çözümü diğeri de Valilik Çözümü olmak üzere iki tür sorun çözme yöntemi düşünelim. Vali Çözümü, her bir sorunun doğrudan veya dolaylı valiye sunulması ve valinin bilgi, tecrübe ve feraseti ile elindeki imkânlar çerçevesinde sorunları çözmesi olsun. Bunun için halk günleri yapabilir, sorunların dile getirileceği günleri farklılaştırabilir, örneğin tapu sorunlarına falan gün, yol sorunlarına filan günü ayırır, sorun sahipleri de o gün gelip yetkili olan Vali ile konuşup sorunlarını çözerler. Vali Çözümü, yüz yüze ilişkilerin geçerli olduğu küçük topluluklarda çok işe yarayabilir.
Valilik Çözümünde ise kişiler çözüme kavuşturulacak sorunlardan tümüyle ayrıştırılır. Hem kişilere hem de sorunlara kategorik olarak bakılır ve çözüm de kategorik biçimde üretilir. Sorun türleri ve çözüm önerilerine göre işlemler ayrıntılı olarak tanımlanır. Hangi sorunun nasıl çözüleceği, bunun işlem adımları belirlenir, gerekli süreler ayarlanır ve sorun çözme mekanizması herkes için aynı şekilde çalışır.
Taleplerin iletilmesinde dilekçe sistemi, başvuruların ne zaman cevaplanacağına dair süre kısıtları ve her işe, yapılma zamanına göre en uygun vaktin ayrılmasını sağlayacak süre tahditleri konarak sorunlara çözüm yolları oluşturulur. Buna rağmen bazı sorunların zamanında çözülemediği şikayetleri olursa, aksaklığın tanımlanan süreçten mi, tanınan sürenin azlığından mı yoksa başka bir şeyden mi kaynaklandığı belirlenip kurallar gözden geçirilir.
Yani Vali çözümü kişi, Valilik çözümü ise sistem odaklı sorun çözme biçimidir. Birinde Vali tek tek sorunları çözmeye çalışır, diğerinde sorunları çözecek sistemi kurar. İlkinde sorunlar yüz yüze ilişkilerle, ikincisinde ise ortak haklar ve eşit muameleye dayalı olarak, kurallar üzerinden çözülür.
Vali, herkesin talebine aynı biçimde cevap verecek bir sorun çözme mekanizması kurmak yerine kendisine ulaşanların sorunlarını “evladım, gönderdiğim kişi ile ilgilenin” yoluyla çözmeye kalktığında ve tüm talepte bulunanlara bu hakkı tanıyamadığında özel kalem (en yakındaki kişi) “kötü” kişi olmaya başlar. Çünkü Vali ile kimlerin görüşeceğini ayarlayan odur. Eğer Vali sorunları kişilerle tek tek görüşerek çözmeye çalışırsa, her sorunu olana aynı şekilde davranacaksa, bunu kurala dönüştürüp görüşmeden de halletme yoluna gidebilir. Görüşüyorsa kişiye özel muamele yapıyor demektir. Tüm işlerin tıkır tıkır yapıldığı, her sorunun tanımlanan çerçevede ve sürede çözüme kavuşturulduğu yerde sistem, kişiler aracılığı ile çözüldüğü yerde ise yöneticiler öne çıkar. Yöneticiler somut birer birey, sistem ise soyut kurallar kümesidir. Yukarıda izah edildiği üzere soyut kurallar kümesi, somut bireye göre daha yüksek çözüm üretme kapasitesine sahiptir. Toplumlar, ömrü insan ömründen uzun soyut varlıklar oluşturup sorunlarını onlar yoluyla çözebildiği durumlarda hem sorun çözme kapasitesini artırma hem de buna süreklilik kazandırma imkânı elde ederler. Sorunların çözümü bu soyut varlıklar üzerinden yapıldıkça somut insanlar iltifat almaktan veya hedef olmaktan uzaklaşırlar.
Burada fıkra gibi ama yaşanmış bir olay anlatacağım. Bir milletvekilimiz, iline yeni tomografi cihazları aldırdığını, hemşehrilerinin artık tomografi çektirmek için Ankara’lara kadar gitmek zorunda olmadıklarını anlattığında aynı yöreden daha önce birkaç dönem milletvekilliği yapmış hemşehrisi, “bir sonraki dönem biraz zor seçilirsin sen” demiş. “Hastaları birçok külfetten kurtardım, hepsi memnun” diye bu tahmine itiraz etmiş yeni vekil. “Hastalar Ankara’lara kadar gidip senin onlara oralarda hastanelerde randevu ayarladığını, kalacak yer bulduğunu, diğer ihtiyaçlarını giderdiğini anlatarak gelecek seçime kadar senin propagandanı yapıyor olacaklardı. Şimdi ise buradan aldıkları sağlık hizmetini devletin hizmeti olarak görecekler ve senden başka ve daha zor taleplerde bulunacaklar. Yapamayınca da seçimde sana küsecekler.” demiş deneyimli eski vekil. Bir de anekdot anlatayım: Bir arkadaşım yurt dışı seyahati için Cuma yola çıkacağımızı, işlemler için pasaportumu hazırlamamı söyledi. Günlerden Salı, akşam vakti. Pasaportumun yenilenme süresine 3 ay var ama gideceğimiz ülke 6 aydan kısa süreli pasaportlar için sorun çıkarıyor. Hemen değiştirmem lazım. Her ne kadar pasaport yenilenmesi iki gün içinde yapılıyorsa da işlemlerin iki günde bitirilmesi riskli olacağı düşüncesiyle bu konuda bana yardımcı olabilecek birisini tavsiye etmesi için İçişleri Bakanlığı özel kalem müdürlüğü yapmış bir arkadaşımı aradım. Bunun için birileriyle görüşmeye gerek olmadığını, hemen internete girmemi, Varlık’ta acil durumlar için bir ofis oluşturulduğunu, oradan hemen randevu almamı ve işlemleri takip etmemi söyledi. “Yine de bana görüşülecek bir isim verseydi” diye geçirdim içimden ama çaresiz dediğini yaptım. Telefonla konuşurken bilgisayarı açtım, randevumu ertesi gün yani Çarşamba günü 11’e aldım. Daha erkende de boş yer vardı ama önceden üniversiteden çalışma belgesi almam gerekiyordu. Üniversite Personel Daire başkanına telefonla durumu izah edip yarın erkenden bana bir çalışma durumu belgesi hazırlamalarını talep ettim. Ertesi gün okula uğrayıp erkence Varlık’taki merkeze gittim. Sistem arızası olmasına rağmen tam saat 11’de sıra bana geldi. Fotoğraflarım pasaporttaki fotoğraf olunca yenilenmesi yani son altı ay içinde çekilmiş olması gerektiğini söyledi görevli memur. Sıradayım, fotoğraf nereden çektireceğim. Hemen yanda pasaport için uygun fotoğrafı anında çeken bir stüdyo vardı, oraya yönlendirdi. Fotoğrafla gelince ilk beni alacağını söyleyerek evraklarımı yana koydu. Çok kişinin karşılaştığı bir sorun olduğu için çözüm üretildiğini anladım. Fotoğrafımı çektirip geldim, işlemlerimi bitirince “Hemen elden almak istiyorum, ne zaman alabilirim?” diye sordum. Arkadaşım öyle söylememi tembihlemişti. Elime matbu bir telefon numarası tutuşturdu memur. “Yarım saat sonra burayı arayın. Akşam Yenimahalle’den elden alacağınızı söyleyin, dağıtıma vermesinler. Akşam mesai bitiminde oradaki bekleme noktasında PTT görevlisi kimlik karşılığı size pasaportunuzu teslim eder” dedi. Aynısı yaptım ve mesai çıkışı ilgili yerdeki PTT görevlisinden pasaportumu alarak eve gittim. Benim gibi aynı yerde bekleyen en az yirmi kişi daha vardı. “İşte” dedim içimden “benim özlediğim devlet tam da bu. Her işi böyle yapabilirsek bu iş tamam.” Birilerini aramaya gerek kalmadan işin en hızlı olabileceği bir süreç tanımlanmış ve tıkır tıkır işliyor. Bunu yapan “Valimizi” tebrik ederim.
Toplumsal Sorunları Çözmenin de Bir Matematiği Var
Her eşit vatandaş sorununun nasıl çözüleceğini bilir ve o yola başvurarak sorununu çözer: Beklenmedik durumlar istisna olmaktan çıkarsa onlara dönük yeni bir iş tanımı yapılabilir. Birkaç kişinin bu yeni durumu iletmesinden sonra sorun yine kurala bağlı olarak çözülür. Vali Valilikten çıkarken karşılaştığı vatandaşlara “nasılsınız?” diye sorduğunda “Şu şu işlerimiz var, bir yardım etseniz de çözsek” diyen değil, kuralların tıkır işlediği için sorunlarının zamanında çözüleceğini bilen “teşekkürler sayın valim, size ileteceğimiz tek şey sağlıklı olmanız” diyen vatandaşla karşılaşır. Bu vatandaştan uzak durmak için korumaya ihtiyacı olmadığı gibi Valiye zarar veren kişi de herhangi birine zarar vermeden farklı bir sonuç elde edemez. Toplumda güç mesafesi azalır, neyin nasıl çözüleceğine dair kurallar sorun çözmenin odağı olur.
Sonuç olarak, toplumsal sorunları bireyler üzerinden çözebilmenin de bir matematiği var. Eğer bir toplum, nicelik ve nitelik bakımından büyüklük ve çeşitlilik ölçeği ile mütenasip biçimde sorunlarını çözecek yeterli sayı ve kapasitede soyut toplumsal varlıklar (kurumlar) üretemezse, bireyler de sorunlarının çözümü için umutlarını somut kişilere bağlarlar. Bu durumda her sorunun çözümünde bir “tanıdık” aranmaya başlanır. Sistemim somut kişi dışı yollarla sorunları çözme kabiliyeti azaldıkça tanıdıksız iş yapılamaz hale gelir. Bu durumda bu yola başvuran kişileri suçlamak haksızlık olur.
Toplumsal nitelikli sorunları çözmek için dinamik, güncel kurallar tanımlamak ve onları etkin biçimde hayata geçirecek organizasyonlar kurmak yerine “iyi” kişiler bulup kararları onların takdir yetkisi kapsamına terk edip, insanları makam kapılarında randevu alarak sorunlarını bu yolla çözmeye mahkûm eden yöneticinin etrafının, makamın verdiği gücü kişisel çıkar amaçlı kullanmaya çalışan “kötü” adamlar tarafından çevrelenmemesi çok zor bir ihtimaldir. Etrafının bu “kötü” kişiler tarafından sarılmasını istemeyenler, işleri kurallara göre çalışan bu soyut varlıklar üzerinden yürütmeyi denediklerinde, her an üşüşmeye bekleyen “çakalların” kesin dağılacağını göreceklerdir. Bu durumda bile sorunun hala devam etmesinin iki sebebi olabilir. Vali ya kendini “çakalların” oluşturduğu konforun cazibesine kaptırmıştır (onlarla işbirliği içindedir) ya da etrafının çakallarla çevrildiğinin farkında bile değildir. Her iki durumda da ilgili kişiyi ikna etmeye dayalı bir çözüm yolu bulmak hayli zor. Çünkü kendini “kaptıran”, bunu itiraf etmeyi; “gafil olan” da farkında olma yollarını kendisinin tıkadığını görmeyi hiç istemez, hele de koskoca Vali olup normal bireylere göre mukayesesi imkânsız büyük iş yapabilme gücü ile donatıldıktan sonra. Görmeyi istemeyenin gözünü de istenmeyen felaketten önce ancak büyük bir şok açabilir, o da eğer yeterince şanslıysa. Bu yüzden, yeni yeni “iyi” kişiler bulma odaklı önerilerden kural ve süreç odaklı yöne yönelmekten başka kalıcı ve genel geçer bir çözüm benim aklıma gelmiyor. Sonuç olarak etkin bir yönetim sistemi kurmadan boşu boşuna “iyi” insanları “çakallara” yem etmemek lazım! Ayrıca başka bir şey yapılamıyorsa en azından kendisi ve insanlık için Ali olarak kalması daha faydalı olanları, sadakate kutsal anlamlar yükleyerek sırf sadakati yüzünden Vali yapıp sonra da onları sürek avına konu etmemek iyi bir tedbir. “Peki o iyi sistemi de iyi insanlar kurmayacak mı?” sorusuna kısır döngüye girmeden cevap vermek çok zor.
Bir yanıt yazın